Oral KAYA / 02.02.2021
Avrupa İstatistik Enstitüsü’nün yıllık raporunu inceler iken, gözüme bir ayrıntı çarptı. Bunun üzerine biraz daha ayrıntılı araştırmaya başladım. Özellikle iklim değişikliği etkilerine karşı kent planlaması, temiz ulaşım alanlarında son dönemde yeni yeni yayınları ve raporları okumaya ve notlar tutmaya çalışıyorum. Birden gördüğüm rakamlar beni düşündürdü.
Avrupa’da bir aracın ortalama kullanımı günde 45 dakika imiş. İspanya’da mesela sadece 19 dakika imiş günlük araç kullanım oranı. Finlandiya gibi çok dağınık bir yaşamın olduğu, kırsalda yaşayanların en yakın komşusunun 3 veya 4 km uzakta yaşadığını düşündüğünüzde, her yere mutlaka araba ile ulaşmaları gerekir diye düşünürsünüz, ki orada bile günlük araç kullanımı 39 dakika.
Benzer bir çalışmayı biz de Çanakkale’de çok mütevazi bir anket ile yapmış ve biz de günlük araç kullanımını 35 dakika olarak hesaplamış idik.
Şimdi geliyorum asıl soruya. Günde bir saat bile kullanmadığınız bir araç için hem çok yüksek bedeller ödüyorsunuz, hem de kentlerde arabalar için yollar, otoparklar yaparak, orada yaşayan insanların yaşam alanlarını kısıtlıyorsunuz. Tüm bunların üstüne bir de petrol tüketiminde tamamen dışa bağımlı olduğumuzu var sayarsak, ne kadar dezavantajlı olduğunu görüyoruz. Tüm bu olumsuzlukları minimize etmek için çeşitli alternatifleri, ekonomistler, kent plancıları veya yöneticiler, dile getiriyor ve önerilerde bulunuyorlar. Toplu ulaşım bir alternatif olarak gösteriliyor. Araç paylaşımı gibi daha modern önerilerin yanında, kent plancıları araçları kent içinde en aza indirmek için, çalışma yerine yakın konutlar, araçsız yollar/meydanlar veya bisiklet gibi çözümler öneriyor ve bunlar için çalışmalar yapıyorlar. Hele bir de son dönemde hızla yayılan elektrikli araçları düşündüğümüzde, bunların elektrik altyapısı ve özel park yerleri gibi kavramları da düşünmek gerekiyor.
Ama her öneride insanlar aracın sahibi olmuyorlar. Oysaki görüyoruz, herkes “kendi” aracına sahip olmak istiyor. Kendisine ait bu araç ise günde 23 saat veya daha fazla bir otoparkta boş duruyor. İşte elektrik üreticileri ve dağıtıcıları (daha da çok yurttaş enerjisi ile üretim yapan kooperatifler veya ortaklıklar) bu aracın boşta durduğu saatlerde nasıl yararlı birer nesne haline getirilir diye düşünerek bir dizi öneride bulunuyorlar.
Elektrikli araçlar, aynı sizin cep telefonunuz gibi, ilk aşamada elektriği kendi bataryalarına yüklüyor ve bunu da tüketerek çalışıyor. Peki 45 dakika kullandığınız aracın depolama ünitesinde kalan fazla enerjiyi acaba başka yerlerde başka amaçlar için kullanamaz mıyız? Bu soruyu dile getiren araştırmacılar (ki tekrar söylemem gerekiyor, enerji kooperatifleri veya yurttaş enerjisi üreten ve kullanan ortaklıklar) farklı teknolojik önerilerde bulunuyorlar.
İlk çözüm önerisi, aracın sahibinin evinin elektriğinin belli bir miktarını karşılamak. Çok doğru bir çözüm yolu. Elektriğin nispeten az tüketildiği için ucuz olduğu saatlerde aracın depolama sistemlerini yüklemek ve tüketim ihtiyacı olduğunda bunu kullanmak. Bunun için sadece bir çift yönlü elektrik sayacı ve akıllı bir şebeke sistemi gerekiyor.
Diğer çözüm önerisi, sanal bir şebeke sistemi (VPP) ile farklı üreticileri ve tüketicileri birbirine bağlamak ve kendi aralarında bir ağ kurmalarını sağlamak. Bunun benzerinin farklı ülkelerde hatta ada bazlı şebeke sistemlerinde (bakınız Derneğimizin VPP4Islands projesi) uygulandığını görüyoruz. Yani bu da şu anda uygulanabilir bir hal almış durumda.
Bütün dünya çok hızlı bir enerji dönüşümü yaşamaya başladı. Bunun temel tetikleyicisi de yerel tüketicilerin artık üretici olmak için kolları sıvamaya başlamış olmaları. Küçük üreticiler, kendi yaşam alanlarını korumak, sürdürülebilir kılmak ve ekonomik yapılarını güçlendirmek için farklı tercihlerde bulunmaya başladılar. Teknolojik gelişmeler de bu tercihlerin hayata geçmesini hızlandırdığı gibi, yaygınlaşmasını da sağladı.
Bir elektrikli araç sahibi, artık benzin istasyonu aramıyor. Kendi evinin altında, evinin çatısındaki panellerden arabasının enerjisini sağlayan yurttaş, şimdi fazla enerjisini farklı şekillerde, komşusu ile paylaşmak istiyor.
Ben burada yurttaş gücünü (peoples power) görüyorum.
Tüm bunları yazmak için derler iken, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile elektrikli araçların ÖTV’leri neredeyse %400 oranında arttırıldı. Üretilecek elektrikli “Yerli ve Milli” aracın üretim sürecini baştan baltalamak olan bu kararname, aslında ülkemizi biraz daha fosil yakıt bağımlısı yapacak. Dünyadaki gelişmelere sırt dönmek demektir. Umalım ki en kısa zamanda bundan dönülür ve enerji dönüşümüne gereken destek, ülkemizde de verilir.
Basit bir okuma için.